Ne mutlu ki gündemimiz günlerdir çeşitli işkollarından, fabrikalardan işçi direnişleri ile dolu. Trendyol işçilerinin hızlı gelen kazanımı önce diğer kuryelere sıçradı. Bundan cesaret alan çeşit noktalardaki işçiler de patronlarına karşı ayağa kalktı.
Bu direnişlerin hemen hemen hepsi yüksek enflasyona rağmen ücretlere yapılan ufacık zamlara itirazlar. Emekçiler ekonomik gidişat nedeniyle alım güçlerinin düştüğünü açıkça görüyor. Patronların ücretlere yaptığı zamlar ya daha ilk aydan sefalet anlamına geliyor ya da yılın ilk üç ayında eriyecek kadar bir artış demek oluyor. Bu geçim derdi daha önce böyle mücadelelere katılmamış, örgütlenme deneyimi olmamış ya da çok az olmuş emekçileri bile bir araya getiriyor. Önlerinde tek bir olumlu örneği görmeleri bile mücadelelerini ateşliyor. Ekonomideki kötü durumun bu kadar açık olduğu süreçte bu direnişler toplum tarafından da sahipleniliyor, hatta yandaş medya kanalları bile bunları olumlu olarak anmak zorunda kalıyor.
Daha önceki zamanlarda işçilerin mücadeleyle elde ettikleri en küçük görülebilecek kazanımının bile iyi örnekler olarak öne çıkarılması gerektiğini, böyle örneklerin etkisinin toplum için çok önemli olduğunu söylerdik. Çünkü ülkede örgütlü mücadele ile kazanımların elde edilmesinin deneyimi çok az. Bu örnekler artmadığı sürece emekçileri böyle bir mücadeleye kazanmak çok zor. Bu tarihsel bir zorluk.
Bu zorluk yalnızca yoldaşların çabasıyla aşılamazdı. Ancak kapitalizmin girdiği krizler büyük çapta böyle bir imkanı yaratabilirdi, yarattı da.
Geldiğimiz süreçte emekçiler bu zorluğu aşılmaya başlandığı bir deneyimden geçiyor. Ekonomik kriz hem siyasi iktidarı köşeye sıkıştırıyor, hem de işçi sınıfının mücadelesini ileri ittiren ana sebep oluyor. Bu dönemde kazandığı deneyimler işçi sınıfının tümü için çok değerli olacak. Tüm toplum bir kurtarıcı bekleyerek değil, emekçi arkadaşının koluna girerek haklarını alabileceğini görecek. Eski kötü alışkanlıklar bir derece daha kırılacak. Böylece işçi sınıfının önündeki bir bent daha yıkılmış olacak.