AKP’ye yakın hukukçu İzzet Özgenç’in paylaşımı ve yurtdışından gelen birkaç rapor ile ekonomik kriz, olası bir OHAL ilanı tartışmaları başladı. AKP’ye muhalif yorumcular OHAL uygulamaları altında yapılacak seçimlerin ne anlama geldiğini değerlendirdi, iktidar tarafından Numan Kurtulmuş ve Bahçeli ise ihtimali kesin şekilde reddetti.
Siyasi iktidarın aklının bir köşesinde her daim muhalefet güçlerini bastırmanın başka yollarının olduğu gizli bir bilgi değil. İster çıkarılacak yasalarla, ister taraflı mahkemelerle, ister yandaş medya yoluyla güçlerinin yettiği her şekilde kendilerine karşı çıkanları susturmak için uğraşıyorlar. Önümüzdeki seçimlere giderken de bu tür hamlelerin artma olasılığı elbette bulunuyor. Tüm bunların üzerine AKP’nin bundan önceki dönemlerde yakaladığı fırsatlarla ülkeyi istediği noktalara çekme deneyimi var. 7 Haziran seçimleri ve 15 Temmuz sonrasındaki OHAL süreci bunların örneği.
Bunları yapabildiği günlerdeki durumu ile şu anki sürecin aradında farklar olduğunu en başa yazmalıyız. Yine de güncel ekonomik krizin, gittikçe eriyen seçmen desteğinin ve seçimlerdeki bir yenilginin sonuçlarından kaçmak için iktidarın elindeki her imkanı kullanacağı açık. AKP kendi çıkarlarına uygun süreçler başlatmaktan veya her türlü süreci kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmez.
Güncel OHAL tartışması hem bu deneyimlerden, hem de ekonomideki gidişatın beklenmeyen bir hızla kötüleşmesinden kaynaklanıyor. Ekonomik sorunlar büyüyor ancak iktidar bir türlü ikna edici bir çözüm önerisi sunamıyor, yalnızca ‘Ekonomik modelin sonuçlarını bekleyin’ diyebiliyor . Durum böyleyken de iktidara yakın taraflar da, muhalifler de sürecin arkasında başka bir amaç arıyor. Gittikçe kötüleşen ekonominin bir sebep olarak sunulup OHAL ilan edilmesi, sonra da OHAL uygulamalarının bir seçimi daha kazanmak için kullanılması… Tartışılan ihtimal bu.
Böyle bir sürecin yürütülmesi elbette ihtimal dışı değil. Ancak bu türde bir süreç başlatılsa bile toplumun deneyimleri iktidarın başarı şansını artıracağı garanti değil, azaltma ihtimali de bir o kadar gerçek bir şekilde önümüzde duruyor.
İlk olarak iktidarın ekonomi planının tıkandığı nokta muhalefetin buna çok büyük tepki göstermesi değil. Tam aksine ekonomide yine bu iktidarın uygulamaya koyduğu kararların sonuçlarını yaşıyoruz. AKP sözcüleri meseleyi ya stokçulara getiriyor, ya yatırımlarını dolara yapanlara kızıyor ya da özel bankaların kredi faizlerini suçluyor. Hazine ve Maliye Bakanı patronlara ‘Bize güvenin’ diye yalvarıyor, ‘dolarlarınızı bozdurun’ diye espri yapıyor. Erdoğan daha birkaç hafta önce market zincirlerini hedefe koymuştu. Şimdi de yandaş yazarlar “Beka için birkaç ay zarar edin, zam yapmayın” çağrıları yapıyor. Siyasi iktidar kapitalizmin krizine çarptığını hissediyor ama kavrayamıyor. Çünkü sorun serbest piyasanın olağan işleyişinden kaynaklanıyor. Dolar kuru durdurulamıyor çünkü güncel olarak en çok para kazandıran araç o. Zamlar yapılıyor çünkü patronların üretim maliyetleri artıyor. Ucuz kredi bir grup sermayedarı ayakta tutuyor ancak bu sorunların hiçbirine dokunmuyor.
Sorun buradayken ekonomik kriz bahanesiyle ilan edilecek bir OHAL’in ilk alacağı kararlar da serbest piyasa işleyişini sınırlamak zorunda. Numan Kurtulmuş OHAL iddiasını dolaysız şekilde aynen bu noktadan reddediyor:
“Saçma sapan bir iddiadır. Türkiye ekonomik sistemini, serbest pazar ekonomisi şartları içerisinde gündeme almış bir ülkedir. Bu sistem içerisinde serbest pazarın koşullarından asla taviz verilmeden devam eder.”
Siyasi iktidarın güncel amacı ise serbest piyasa işleyişine müdahaleden en uzak noktada, sermaye kesimlerinin hepsinin kendi programlarına ikna olması için uğraşılıyor. Emekçilerin reel ücretlerinin düşürülmesi masada. Ucuz krediler masada. Teşvikler, primler masada. Mikrofonu eline alan serbest piyasa işleyişine bağlığını yineliyor.
Tüm bu somut koşullara ek olarak, iktidar saflarında ekonomideki kötü gidişatın hafife alınması tavrı da devam ediyor. Bahçeli “Yükselen, toparlanan ve dengeye gelen Türkiye ekonomisinde olağanüstü hiçbir şey yoktur" diyor.
Hepsinin üzerinde de toplumun AKP iktidarıyla deneyimlediği süreçler böyle bir OHAL ilanının durumu tersine çevirme ihtimalini azaltıyor. Ekonomik kriz, sorumlukların dolaysızca ‘dışarıya’ yöneltilebileceği, yapay düşmanların kolaylıkla uydurulabileceği bir gündem değil. Hadi bunlar başarıldı diyelim, toplumu her seferinde aynı şekilde korkutabilmek, tercihlerini değiştirmeye ikna etmek kolay değil. Hele seçimlerle bu kadar ilgili kitleleri önceden de uygulanmış bir OHAL süreci ile tekrar aynı tuzağa düşürmek hiç kolay değil.