Madem bugün gençliğin bayramı olarak kutlanıyor, o halde bugünü gençlerin neler yaşadığını ele alarak değerlendirmeye vesile edelim. 2 gün önce TÜİK, İstatistiklerle Gençlik 2020 raporunu yayınladı. Rapora göre Türkiye’de, nüfusun %15,4’ünü gençler (15-24 yaş) oluşturuyor. Türkiye ciddi oranda bir genç nüfusu bünyesinde barındırıyor. Aynı rapora göre gençlerin %47’si mutlu olduğunu, %77’si de işinden memnun olduğunu belirtmiş. Verilerine pek güvenmediğimiz TÜİK’in bu oranları yine pek güvenilir bir tablo çizmiyor. Peki enerjik ve dinamik ruhuyla bildiğimiz gençlik şu an gerçekten ne durumda? Her fırsatta genç nüfusa sahip olmakla övünen AKP iktidarı bu gençlere neler vadediyor? Neler yapıyor? Gençler nelerle boğuşuyor? Biraz bunlara bakalım.
Gençlik denince ilk aklımıza gelen şey lise ve üniversite gençliği olur genelde. Çoğunluk için bu zamanlar yeni insanlarla, farklı yaşantılarla temas edilen, dünyanın ve toplumun anlaşılmaya başlandığı zamanlardır. Ayrıca üniversiteler insanların ne yapmak istediğini ve ne yapmak istemediğini daha iyi anlayabildiği yerlerdir. Kampüsler, okul bahçeleri ve kantinler sosyalleşme alanlarıdır. Yeni fikirleri tanımak, siyasi hayata katılabilmek için bir fırsattır. Şimdi durum pek böyle değil maalesef. Gençler en başta pandemi dolayısıyla, aşısı bulunduğu halde bir türlü aşılanamadığımız bir virüs sayesinde evlere hapsolmuş bir vaziyette eğitim almaya çalışıyor. Ulaşabilen eğitim de çoğunlukla nitelikli ve bilimsel değil. İçleri boşaltılmış, yandaşlarla doldurulmuş kadroların her gün ayrı bir skandal söylemine tanık oluyoruz. Üstüne bir de sınav dönemlerinde kamera ve mikrofon zorunluluğu getiriliyor. Okul yönetimlerinin çift cihaz zorunluluğu, yok arkaya ayna koy yok sınavdan önce tüm odayı çekin gibi absürtistekleri bitmek bilmiyor.
Liseliler sınavlarla ilgili günlerce seslerini duyurmak için eylem yaptı. Öğrenciler sınava mı çalışsın, sesini duyurmak için mi uğraşsın? Uzaktan eğitim tam anlamıyla, eğitim çöküşü oldu. Öğrenciler hala daha tablete, internete ulaşamadılar. Doğru düzgün alamadıkları eğitimin sınavına yüz yüze girmek durumunda kaldılar. Hem liselerde hem üniversitelerde aynı durum yaşandı. Kendisini ve ailesini riske atarak sınavlara gitmek zorunda olan binlerce öğrenci vardı.
Geçim sıkıntısı içindeki ailesine destek olan, hem okuyup hem çalışmak zorunda kalan bir sürü genç var. Belki de zar zor mezun olduktan sonra sıra işsizliğe geliyor. Okuduğunuz bölümle alakalı bir işi ancak şansınız yaver giderse bulabilirsiniz. CV doldurmak için uğraşırsınız biraz. Eğitimlere katılıp sertifikalar alırsınız. Yüksek lisans yaparsınız o arada. Sonra belki asgari ücrete belki birazcık yukarısına bir iş bulursunuz. Sonrası zaten geçim derdiyle geçer gider. Kısacası, gençlik pandeminin ortasında aşı sırası beklerken, az buçuk bir eğitim alarak mezun olmaya ve kendine bir hayat kurmaya çalışıyor. Sıradan bir hayat kurmak bile zorlaştı. Gelecek kaygısı ve işsizlik her yanı sarmış durumda.
Bu durumda gençler ne yapmalı? Öncelikle anlatılan bireysel kurtuluş masallarını elinin tersiyle itmeli . ‘Türkiye’nin derdi, tasası bitmez. Sen kendini kurtarmaya bak’ diyenler olabilir. Oturup ah vah etmek de bizi bir sonuca vardırmayacak. Ağlayıp dövünmenin de bir anlamı yok. Bu sorunlar evet hepimizi yıpratıyor ancak çözümsüz değil. Çözüm örgütlü mücadeleden geçer. Baskı ve yoksulluktan başka bir şey vadetmeyen bugünün egemenlerini alaşağı edecek örgütlü gücü varedebiliriz. Eğer ki yönümüzü çizmenin, dünyanı anlamanın çağındaysak, onun nasıl olacağını düşünebilir, karar verebiliriz ve değiştirebiliriz. Kazanacağımız koca bir dünya var, umudumuzu çalan düzeni alaşağı etmek için örgütlü bir şekilde yürüyeceğimiz koca yıllarımız var. Haklarımıza ve geleceğimize mücadele ederek sahip çıkabiliriz. Değişim isteyen gençlik için o değişim ancak devrim ve sosyalizm mücadelesinden geçer.